29 Nisan 2007

Çağlayan'da..

Bugün aklım, kalbim, bütün duygularım İstanbul'da.

Otobüsler dolusu insan dün yola çıktı buradan. Ben de çok istedim, ama olmuyor ne yazık ki.. Bu sefer de ben telefonla arkadaşlarımı arayacağım ve "Anlatın bana!"diyeceğim.
Siz de anlatın olur mu?

Adım gibi eminim; çok daha kalabalık, çok daha güzel, çoşku dolu olacak. İnsanlar birbirlerine gülümseyecek, iyi davranacak. Herkes yanındaki tanımadığına karşı, hiç olmadığı kadar düşünceli, yardımsever ve kibar olacak. Kimse toplantının amacı dışında hareket etmeyecek, sağduyulu olacak. Eminim hiç bir tatsız olay olmayacak, anneler ve çocukları güven içinde orada olacak. Her yerde yalnız ve yalnız kıpkırmızı bayrağımız olacak.
Böyle olacak eminim, çünkü böyle başladı....
Evet eminim çok güzel olacak...

Gidin, yaşayın ve yaşadıklarınızı bize de anlatın lütfen.

25 Nisan 2007

Enginar Dolma


Bu yemek, bütün tariflerini çok beğendiğim ve çoğunu uygulayıp, keyifle kulaklarını çınlattığım sevgili (Rustic) Betül'e ait. Onun her tarifi çok orijinal ve çok lezzetli. Benim damak zevkime de çok uygun olduğu için, o ne yazarsa ben gözüm kapalı deniyorum.

Biz Betül'le bir gün bir yerlerde mutlaka karşılaşacağız. İçimde öyle bir his var:)) Bu yer muhtemelen Kuzey Ege de bir yerler olacak..
Betül bu tarifi kerevizle vermiş. Ben enginar ile denedim ve Betül ün önerisi ile bu yemeği asma yaprağına sararak uyguladım; hayatımda bu kadar lezzetli çok az yemek yedim..
Şimdi ne bulursam asma yaprağına sararak pişiriyorum, tavsiye ederim.

Yemeğin orijinal tarifi burada. Tek değişiklik, kereviz yerine enginar oluşu. Enginarlar zor piştiği için önce onları düdüklü tencerede 10 dakika pişirip, yemeği öyle yapmakta fayda var. Ben bu detayı atladığım için uzun süre pişirmek zorunda kaldım.
Betül bu güzel yemeğe vesile olduğun için çok teşekkürler.

22 Nisan 2007

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı


Bu videoda emeği geçen herkese teşekkür ederim. Sonuna kadar izlemenizi öneririm

Çocuk Hakları

bir çocuğun hep oyun oynayacak kadar vakti olmalı
ve sadece zor durumlarda kullanılmalı
terli terli su içme hakkı.
hayallerine asla karışılmamalı.
doktorsa doktor,
ressamsa ressam...
ve isterse
gökyüzünü yeşile
ırmakları mora
ve kırmızıya bütün serçeleri
boyayabilmeli.
ister sokaktaki köpeğe
ister pasaklı bir kediye
tıpkı umutlarına olduğu gibi
sarılabilmeli.
ve yüzdürebilmeli
kibrit kutularını çamurlu sularda,
hayallerini dar sokaklar arasında
olduğu gibi.
2007
Not: Mimi nin Bayram günü, sayfasında

19 Nisan 2007

Yemek etkinliği #21 Tavuk


Yemek etkinliklerinin 21. si Tavuk Yemekleri. Ekinliğe katılan tarifleri "Yemek Aşkı"nda izleyebilirsiniz.
Etkinlik sahibesi sevgili Emel'e teşekkür ediyor, kolay gelsin diyorum.

Bu etkinliğe "Amerikan Tavuk Salatası" ile katılıyorum.
Bildiğim kadarıyla bu tarif daha ben yokken, Noni nin Amerika da yaşadığı dönemden giriyor ailemize.
Aslında hiç bir yerde yazılı çizili değil; hep göz kararı yapılıyor.
Ama çok değişik bir lezzeti olduğundan, her yiyen mutlaka tarifini istiyor. "Göz kararı" denip de tarif edilmeye çalışılınca, "gizli bir tarif" olduğu düşünülerek, tarifi sakladığımız kanısına varılıyor çoğu kez:))

Oysa gerçekten öyle değil. Annemin tavuk salatasının tarifi hep damağımızda kaldığı için; yerken o tada ulaşana kadar ekleyip duruyoruz bu malzemeleri işte...O da zaten tadına baka baka ayarlıyor miktarları.

Geçenlerde "Ankara'lı Tasarımcılar Buluşması "na giderken bu salatadan da götürdüm. Burada yayınlayacağımı düşünerek, yaptığım miktarları not ettim.
Yanındaki tavuk çalışmalarımızla resimlemeden de kızlara yedirtmedim:)))
Bu oldukça değişik ve bereketli lezzeti beğeneceğinizi düşünüyorum.

İşte yine huzurlarınızda Pino'nun, Kiki'nin Asuman ın ve benim tavuklarımız..

Afiyet olsun...

Not: Mimi yeni alışveriş macerası ile sayfasında sizi bekliyor:))


Tavuk Salatası (American Chicken Salad)

Malzemeler:
6-8 kişi için
  • 350 gr civarı tavuk eti (beyaz)
  • 1/2 su bardağı arpa şehriye
  • 1 adet büyükce salatalık
  • 3-4 adet taze soğan
  • 1 adet patates*
  • 1 adet havuç*
  • 1/2 su bardağı bezelye*(ya da * lar yerine 1 kavanoz hazır garnitür)
  • 1/2 su bardağı mısır (annem bunu koymaz:)
  • 1 adet sap kereviz(bulamazsanız koymayın)
  • 3/4 bardak civarı mayonez
  • 2-3 kaşık ketcap
  • 1 tatlı kaşığı hardal
  • tuz
  • 1/2 çay kaşığı curry (bu yemeğin olmazsa olmazı "curry"dir).

Tadına baka baka malzemeleri siz de damak zevkinize göre ayarlayabilirsiniz

Yapılışı:
Tavuğu haşlayın, soğutun, süzün.Aşağı yukarı 1 cm3 olacak şekilde kesin ya da minik minik didikleyin.
Ayrı bir kapta, tuzlu suda, arpa şehriyeleri haşlayın, süzün, soğutun.
Garnitürler için havuç, patates ve bezelyeleri iyce haşlayın, süzün soğutun.Havuç ve patatesi minnacık küpler şeklinde kesin. (Hazır garnitür kullanıyorsanız, sudan geçirin ve iyice süzün)
Soğan ve kerevizi incecik doğrayın.
Salatalığı minicik küp küp doğrayın.

Bütün malzemelerin soğumuş ve iyice süzülmüş olduğundan emin olduktan sonra yukarıdaki sıraya göre büyükçe bir kaba ilave etmeye başlayın.
Mayonez için göz kararına göre ayarlama yapın.
Bütün malzemeler iyice karıştıktan sonra üstünü düzleştirip servis yapın ya da üzeri kapalı bir şekilde buzdolabında muhafaza edin.

Not: Bu yemek, tavuk ve mayonez içeren tüm yemekler gibi, uzun süre dışarıda kalmamalıdır. Buzdolabında muhafaza edip, yemeden hemen önce çıkartın.
Not 2: Daha önce yayınladığım çıtır tavuğu da mutlaka denemenizi öneririm...Tadı çok şaşırtabilir:)

15 Nisan 2007

14 Nisan 2007 Tandoğan Meydanı'ndan

Şu anda Ankara da acayip bir kar yağışı var.
Hava da biliyor işini:) Dün Ankara tam bir yaz günü yaşadı çünkü.
Cumartesi günü, sağım solum, önüm, arkam her taraf yukarıdaki bu görüntüyle doluydu. Bütün Türkiye den insanlarla doldu taştı Tandoğan meydanı.

Ankara dışından arayan arkadaşlarım, Tandoğan meydanındaki kalabalığın heybetini, coşkusunu ve kararlılığını televizyondan gözyaşları içinde takip ettiklerini söylüyor, "Sen oradasındır şimdi, anlat bize biraz.." diyorlardı.

Sabah saat 10 dan saat 15 e kadar eşim ve ben, o tek yürek kalabalığın ve bayrak selinin içindeydik. Yaşanan coşkuyu ne yazık ki kelimelerle ifade edemeyeceğim. Televizyonda ve basında zaten mitingin geneli hakkında bilgi sahibi olmuşsunuzdur, ben size benim yaşadıklarımdan detaylar anlatayım:
Zaman zaman nefes almakta zorlandığım bir kalabalık, mevsime hiç uymayan bir sıcak, acayip bir güneş vardı. Öyle kalabalıktı ki; yanımızdaki insanlarla ancak 20 cm mesafede durabiliyorduk.
4 saat boyunca yerimizden HİÇ kıpırdamadan durduk, çünkü kalabalığın ilerleyebileceği yer yoktu.
Son 1 saat Anıt Kabire doğru yürümeye çalıştık.

Sade meydan değil, caddeler, sokak araları her yer tıklım tıklımdı. Meğer Anıt Kabir, sabahın erken saatlerinden itibaren dolmuş. Dolayısıyla biz de dahil mitinge katılanların tamamına yakını Ata'mızın huzuruna çıkamadık bu sefer.

Gözün görebildiği HER YER bayraklarla doluydu. Büyük, küçük herkesin elinde bayraklar vardı.
Yaşlı insanların sayısına inanamadım. O sıcak ve güneş altında saatlerce kararlılıkla kaldılar. Hepsine büyük saygı ve hürmet duydum. Nasıl coşkuluydular bilseniz..
Pankartlardan, Türkiyenin HER YERİNDEN gelen insanlar olduğunu gördüm.
Farklı görüşlerden, farklı mesleklerden, farklı yaşlardan pek çok insan, sadece "vatandaş" kimliği ile oradaydı. Herkes kendini ve etrafını sadece ve sadece iletişimle öyle iyi yönetti ki, en ufak ya da büyük hiç bir tatsızlık yaşanmadı.
Son derece saygılı, kararlı, aydın ve bilinçli bir insan topluluğu demokratik yoldan hiç sapmadan fikirlerini coşkuyla dile getirdi..

Saat 11 de mitingin başlamasıyla, ti boruları saygı duruşu çağrısı yaptı.
Orada bulunan topluluk bir anda sessizliğe büründü.. Bu sessizliği tarif etmem imkansız işte, adeta nefeslerimizi duyuyorduk. (Bugün orada 1 milyon civarında insan olduğu tahmin ediliyor ki, bence bu olası bir rakam) İşte bu bir milyon insandan tek bir kıpırtı, tek bir ses çıkmadı iki dakika boyunca. Gözyaşlarımız ne kadar ses çıkarabiliyorsa işte o kadardı bütün ses.
Sonra o bir milyona yakın insan seli hep bir ağızdan İstiklal Marşını okudu, tek yürek.
Ben bu anları ömrümün sonuna dek hatırlayacağım.

Çok iyi bir organizasyon olduğunu söyleyemeyeceğim, belli ki kimse bu kadar büyük bir kalabalığa hazırlıklı değildi. Ama bu, orada "tek bir amaç için" bir araya gelmiş insanları hiç etklemedi ya da caydırmadı. Son ana kadar herkes yürüyebilme umudu ile bekledi.

Biz saat 15.30 da oradan ayrıldığımızda, topluluğun çoğu Anıt Kabir'e girebilme umudu ile hala coşkuyla bekliyordu.
Eve çok yorgun gelsem de, içim büyük umutla, güvenle, coşkuyla doluydu. Kızıma daha dik durarak sarıldım bu sefer.
14 Nisan da ben Tandoğan Meydanına kızım için gittim. Bütün ana-babalar, çocuklarının yarınları için oradaydılar.
Eğer Ankara da olup da gitmeseydim, televizyonda bu coşkuyu görünce orada olmadığıma kahrolurdum herhalde ..Bu yüzden içim çok ferah şimdi; En azından inandığım doğrular adına ben elimden geleni yaptım.

Bu toplantının, Türkiye de bugüne dek yapılanların en kalabalığı, en büyüğü olduğu söyleniyor. Tarihe tanıklık ettiğim için, orada olabildiğim için çok mutluyum, gururluyum..

13 Nisan 2007

Girit yemekleri: Çipohorta


LÜTFEN DİKKAT:
Acemi aşçı'ya ait bu yazı ve resimler, pek çok internet forumunda, izin alınmadan ve link verilmeden kullanılmıştır.
Lütfen kullanmak istediğiniz zaman izin isteyin ya da link vermeyi unutmayın



Çipohorta tarifi yayınlayacağıma söz vermiştim.
Ben hala yapamadım ama annem yapmış, hemen fotoğrafladım tabii.

Önce bu yemeği biraz anlatayım isterseniz:

Çipohorta "Bahçe otu" demekmiş.
Bana anlatılanlardan bildiğim kadarıyla, hiç bir otun ziyan olmasına dayanamayan Giritliler bu yemeği daha çok bahçe temizliğinden (budamalar ve yabani otların temizliği) sonra yaparlarmış.

Bu bilgilerin ışığında, güzelim domates filizlerinin kopartılıp yemeğe konmasına bir türlü anlam veremezdim, ta ki bir 'hobby bahçe'm oluncaya kadar.
Orada yer, gök dev gibi domates bitkisi dolup da, hiç çiçek açmayınca derhal amazondan kitaplar getirtildi, okundu, öğrenildi...
Kitaplar diyordu ki: "Bitki belli bir boya erişince, besinin ve büyümenin çiçeklere gitmesi için, çoğalan yeni filizleri, sürgün yerinden kopartın.." Bahçemi temizledikten sonra elimde kalan birsürü ota baka baka anladım eski Giritlileri..
Giritli kıyar mı bu filizlere?
Hayır.
Ne yapar?
Yemeğe koyar.
Güzel olur mu?
Olur. Yemeğe verdiği o ferahlık hissi, anlatılamaz..
E domates filizi bulamayan biz şehirli garibanlar ne yapar??
Taze domates saplarını yemeğe koyar, pişince çıkartır.. Tadı aynı olmaz ama, idare eder.

Başka tariflerde başka otların kullanıldığını da okudum. Belki mevsime göre değişiyor olabilir. Ama bizim ailedeki versiyonu aşağıdaki şekilde:

Bu arada ilginç birşey buldum: Bu linkte Noni nin, yani annemin tahminen 1995 yılında internetteki mutfak köşesi bulunuyor. Yani daha ortada bizim bloglar falan yokken annem internetten yemek tarifi yayınlardı. Çipohortayı da oradan aldım zaten:)

Çipohorta
malzemeler:
6 kişi için
  • 2 adet kuru soğan
  • 3 diş sarımsak
  • l adet havuç
  • l adet kabak
  • l adet patates
  • 2 demet maydanoz
  • 2 demet dereotu
  • 1/2 demet taze soğan
  • l demet ıspanak veya
  • l demet semizotu
  • 5-6 adet domates filizi
  • 4-5 adet kabak çiçeği
  • 1/2 bardak zeytinyağı
  • tuz
  • 3 tatlı kaşığı toz şeker
  • 1/2 limonun suyu
Yapılışı:
Piyazlık doğranmış soğanlar ve sarımsaklar yağda hafif kavrulur. Küp şeklinde kesilmiş
havuç, kabak, patates ilave edilir on dakika kısık ateşte pişirilir.
Diğer malzemeler ilave edilir, En üste kabak çiçekleri konur.
20 dakika daha pişirilip soğuk olarak servis yapılır.
Afiyet olsun.

11 Nisan 2007

Yeni Sobe Oyunu: 3x3

Değişik bir sobe oyunu, Mutfak Robotu, Bir fincan keyif ve sevgili arkadaşım Münevver (Nane ve Limon) aynı anda sobelediler beni:) Kendi cevapları sırasında ithaf ettikleri harika yiyecekler için çok teşekkürler.
Bir önceki oyunları çok geciktirdiğimden, önce onları yayınladım, fakat bu 3x3 oyuna katılmanın süresi 3 günmüş. Bu yüzden iki hatta 3 oyun peşpeşe oldu. Size okumada kolaylıklar:)

Bu seferki oyunun kuralları şöyleymiş:

3 yemek tarifi verip (tariflerim aşağıda) 3 er arkadaşa ithaf ediyor, ardından şu 3x3 soruyu cevaplandırıyorsunuz;

1.1 -Daha önce yaşadığınız 3 şehir...?

Ankara'da doğdum. Uzun-kısa tatil ve geziler dışında, başka hiç bir şehirde yaşamadım.

1.2 -Tatil için gittiğiniz, gördüğünüz ve önermek istediğiniz 3 yer...?

Bozcaada, Küçükkuyu, Kiev-Ukrayna,

1.3. Yaşamak istediğiniz (görmediğiniz de olur) 3 sehir...?

İngiltere de herhangi bir kır kasabası olabilir,

2.1. Şu andaki mesleğiniz nedir?

Endüstri ürünleri tasarımcısıyım, resim yaparım.

2.2. Dünyaya yeniden gelseydiniz, hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Yine tasarımcı olmayı isterdim.

2.3. "Kesinlikle ben yapamazdım" dediğiniz meslek nedir?

Doktor olabilmeyi sanırım becermezdim, dayanıksızım.

3.1. Yasam felsefenizi oluşturan sözlerden biri?

Carpe diem!

3.2. Bir kitapdan alınma, cok sevdiğiniz bir cümle veya paragraf veya bölüm?

ne yaldızlı hükümdar anıtları, ne mermer
ömür süremez benim güçlü şiirim kadar;
seni pasaklı zaman pis bir mezara gömer,
ama satırlarımda güzelliğin ışıldar.

55.SONE W.Shakespeare

3.3. Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası?

Bugün Pazar

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa
gökyüzününbu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga,
ne hürriyet,
ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Nazım Hikmet

3 tarif ve 3 arkadaş...

Çıtır tavuk:
Harika anne ve acayip hamarat arkadaşım sevgili Nükhet (Akşam menüsü) , Pek çok ortak yönümüz olduğuna inandığım sevgili Dilek-Berceste Yazılarına bayıldığım şeker anne Sevgili Perili köşk

Aslında bir de yine yazılarını çook sevdiğim Mutfak Robotu için diyecektim kii.. (o önce davranıp beni çoktaaan sobelemiş bile meğerse)
Enginarlı pilav çok severek izlediğim sevgili Selen (Yanya dan Evenez e) , (benim yazım beklerken o da sobelenmiş),(Zeytin Ağacı)ndan sevgili Aslı,
veee çok sevdiğim arkadaşım Defne için



Sushi
Sevgili arkadaşım, fotoğraflarına ve tariflerine bayıldığım sevgili Miss Çilek , (vakit bulur mu acaba?)Sevgili Burçin(bakın ne pişirdim)ve
Sevgili Özgül (soframız) için.

Arkadaşlar rica ediyorum, bir daha bu kadar çok kişiye yönlendirmeli oyun kurmayalım. Dokuz kişi çok fazla. Aynı anda herkes birbirini sobeleyip duruyor ve katılmak istemeyenler çok zorlanıyor "hayır" dememek için.

10 Nisan 2007

Vazgeçemediklerim ve Çocukluk kahramanlarım.. İki oyun birden.

Taaa ne zaman sevgili Miss-Zerrin beni sobelemişti (vazgeçemediklerim oyunuyla). Ben bu oyuna bir türlü cevap yazamamıştım ki, bir kez de "çocukluk kahramanlarımız" ile sobelendim. Ne yazık ki bu sobe oyunlarında elim oldukça ağır işliyor; bu oyuna da cevap hazırlamakta çook geciktim. Şimdi üçüncü oyun 3x3 için sobelenince, artık sevgili Zerrin'e çok ayıp ettiğimi düşünerek, önce onun sorularını cevaplamak istiyorum:

Vazgeçemediklerim:

Büyüdükçe, hayatta hiç bir şeyin vazgeçilmez olmadığını öğrendim: Mecbur kaldığı ya da gerekli olduğuna inandığı zaman insan, herşeyden vazgeçebilir/geçmelidir. Hiçbirşeye yapışıp kalmamalıdır.
Hayatta her şey, gün gelir değişebilir/değişmek zorunda kalabilir.

Bu yüzden hayatta TEK vazgeçilmezim var: KIZIM.

Bu oyunun cevabı fazla gerçekçi ve katı olmuş olabilir. Ama "vazgeçmek " dediniz mi, bende durum bu:)
Eğer, "Kullanmakta istikrarlı ve ısrarlı davrandığım şeyler" diye sorarsanız, şöyle bir sıralama ortaya çıkar:
  1. Zeytinyağı
  2. Düdüklü tencere
  3. Çavdar ekmeği
  4. Arabam
  5. pamuklu kumaşlar
  6. plastik olmayan, doğal malzemeler
  7. iş bankası
  8. eczacıbaşı ürünleri
  9. erzincan mandıra,

Diye uzaaar gider bu liste.

Gelelim ikinci oyuna: Bu oyunda çocukluk kahramanlarımızı anlatmamız istenmiş.

Ben çocukken, sevdiğim çok güzel tiplemeler vardı. Kahraman olacak kadar özellikleri yoktu belki, ama şimdi yine bulsam yine keyifle izlerim.

Çok küçüktüm, televizyonda yayın birkaç saat yapılabiliyordu. Bu birkaç saat içerisinde "Pilli Bebek" diye bir çocuk programı vardı.

Pilli bebek uzaydan geliyordu.

Bir de sevimli hayalet "Casper"
İkisine de bayılırdım.

Alice harikalar diyarında kitabım vardı, sevgili anneannem Amerikan Pazarından bunun çok güzel bir oyuncak setini almıştı.

Hala öyle net hatırlıyorum ki.

Alice i anlamaya çalışırdım, fantastik bir masaldı çünkü.

Küçük yaşta, gazetede yayınlanan Fatoş ve Basri yi takip ederdim. Çizimlerini dikkatle inceler, öyle çizebilmeye çalışırdım. Basr oldukça sarsak bir tip olsa da genellikle iyi örneklemelerin yapıldığı, sempatik bir banttı.

Bir de "Küçük Fatoş" diye bir çizgi kahraman vardı. Orijinal adını hatırlayamadığım için internetten arayamadım. Bilenler ne olur bana söylesin.En sevdiğim oydu. Şimdi bulabilsem aynı keyifle okurum. Artık bu kadar masum kitaplar yapmıyorlar çocuklara.

Barbi bebeklerle saatlerce oynardım. Bulabildiğim bütün Barbileri aldırmak, yurtdışına giden herkese ısmarlamak isterdim. Elbisesi, ayakkabısı şu su busu....Çok keyifli vakit geçirmeme rağmen, hiç bir zaman "kahramanım" olamadılar. İlk Barbiem buydu. Sonra bu geldi, deli olmuştum aksesuarlarına.

Sonraki yıllarda ise gerçek kahramanlarım ortaya çıkmaya başladı:

Lise yıllarımdı, Peanuts karakterlerinin ardındaki esprileri anca yakalamya başlamıştım. Snoopy favori kahramanım oluştu. Olaylara "serin" yaklaşımı, her kılığa girişi, dünyayı kendi etrafında dönüyor sandığı halde arkadaşı woodstock la kurduğu güzel dostluğu...Hala bir Snoopy fanatiği olduğumu söylemeliyim.

Gelelim asıl kahramanıma: Orta okul- lise yıllarımın fenomeni: Muhlis Bey..

O bir ekoldür, anlatılamaz, sadece okunur.:)))

Geçenlerde bütün bölümlerinin topluca kitap haline getirilip yeniden basıldığını gördüm. Hazine bulmuş gibi sevindim. Şimdi, bitmesin diye azar azar okuyorum. Aynı keyfi, hatta fazlasını yaşadığımı söyleyebilirim.

Bu oyunlarda sobelenmemiş kimse sanırım kalmadı. Eğer varsa, onları sobelemiş olayım.

06 Nisan 2007

Ankart2007 veee Süper muffinler!!

Bulut geçti..
Sakinleştim..
Bunda en büyük pay sevgili "görgü tanığı"mın ve sevgili Defne nin:)
Her ikisini de tanımaktan gerçekten büyük mutluluk duydum.
Onlar, etrafta gezen milyonlarca "kazma"ya inat, pırıl-pırıl ,ışıl-ışıl güzel insanlar. Benim günümü de öylesine aydınlattılar ki, her ikisine de çookkk teşekkür ederim.

Tepemdeki kara bulutun gittiğini varsayarak, artık güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. (Bu arada Mimi nin sayfasında da komik bir anı sizleri bekliyor)

Önce bir duyurum var:
ANKART2007 başlıyor.
2007 Ankara Sanat Fuarı,
Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi,
Kennedy Caddesi No 4, Kavaklıdere -Ankara
9-15 Nisan 2007,
Saat 11-20.00 arası

Amblemi de yayınlamak isterdim ama resim formatını vermemişler. O yüzden sadece link yayınlayabiliyorum. Dilerim geçtiğimiz yıldan daha zengin bir fuar olur. 2006 fuarı bana pek tatmin edici gelmemişti açıkçası. Ruhumuzun da beslenmeye ihtiyacı var değil mi?

Bu kadar yazıdan sonra biraz da mideyi şenlendirelim. Yine bir muffin tarifi, yine aynı kitaptan. (Women's Weekly Cookbooks- Muffins Scones & Breads)
Ancak bu seferki tarif şu ana kadar denediklerim içinde EN beğenileni oldu. Acayip birşey, muffin sevenlere şiddetle öneririm.
Üstelik hazırlaması çok çabuk ve kolay, 20 dakikada hazır..


Turunçgil ve Haşhaş Tohumlu Muffin

Malzemeler:
12 adet için - büyük muffin kalıbı ile,
24 adet için - küçük muffin kalıbı ile (ben küçük kalıp kullanıyorum)

  • 125 gr yumuşak margarin ya da tereyağı (90 gr kullanabilirsiniz)
  • 1 adet limonun rendelenmiş kabuğu
  • 1 adet portakalın rendelenmiş kabuğu
  • 1 adet lime ın rendelenmiş kabuğu *
  • 2/3 cup (150 gr) toz şeker
  • 2 adet yumurta,
  • 2 cup ( 300 gr) elenmiş un
  • 1 paket kabartma tozu,
  • 1/2 paket vanilya,
  • 1 cup (250 ml) süt
  • 1/2 limonun ya da lime ın suyu
  • 2 çorba kaşığı haşhaş tohumu

*Not: Lime, yeşil limona çok benzeyen , ama kokusu biraz daha farklı bir turunçgil. Ankara da Real ya da Bülten sokaktaki Doğan Market te bulabilirsiniz. Bulamazsanız yerine limon kullanabilirsiniz elbette.


Yapılışı:

Geniş ve derin bir kaba yukarıdaki sıra ile tüm malzemeleri ekleyin.Eklerken bir yandan da mikserle orta devirde iyice karıştırın. En son haşhaş tohumlarını ekleyin ve karıştırın.Yağlanmış muffin kaplarına paylaştırıp, 180 derece ısıtılmış fırında 15-20 dakika pişirin.

(Büyük muffin kapları için süreyi belki biraz daha uzatmanız gerkebilir. Kürdan testi ile süreyi ayarlayın.)

..........*................

Şimdi size, hafif yağmurlu, ama bahar kokan bir Ankara gününde,

yumuşak, rahat koltuklarda, bu güzel muffinlerden ikram ediyorum.

Biraz ıslanmışsınız? Olsun bahar yağmuru iyidir, şimdi ısınırsınız..

Kahve, çay, bitki çayı, ne alırdınız?..................

Hepinize iyi tatiller, yanınızda, civarınızda hep iyi insanlar olsun

03 Nisan 2007

Üzgünüm, Kısa sürdü.....

Çok güzel bir güne uyanmıştım oysa ben...
Herşeyi çabucak hallettim. (akşamın yemeği hazırlanmış, Mimi nin çamaşırları yıkanmış, alışveriş listesi tamamlanmış, ev toparlanmış, blog kontrol edilmiş)
Uzun süredir zorunlu işler dışında evden pek çıkmamıştım. Bugün farklıydı. Başlayan güne, insanlara, işime karşı uzun süredir olmadığım kadar olumlu duygular içindeydim.
Atölyeme gittim, herşeye yeniden başladım.
Günüm aynı güzellikte devam etti taa ki onunla karşılaşıncaya kadar.

Akşam üzeri Mimiyi okuldan almak üzere yola çıktım.
Yokuş yukarı durduğumuz kırmızı ışıkta ,önümde duran jip birden geri geri bana doğru gelmeye başladı..
Korna.. Durmuyor, Selektör? Hala geliyor!!
GÜMMMM!!

Arabamın ön kaportasına bindirerek durabildi ancak.
Sonra hiç birşey olmamış gibi, hareket edip arabasını ileri aldı, trafik açık olsa neredeyse çekip gidecekti.
Fırladım arabamdan, yanına gidip "arabama çarptığını, böyle çekip gidemeyeceğini "söyledim.
Arabasını kenara çekti, indi. Genç bir bayandı ..

Aracını kesinlikle geri kaçırmadığınıı, bir çarpışma olduysa, benim ona çarpmış olabileceğimi, çünkü arkada olanın ben olduğumu, kendi aracında zaten hiç hasar olmadığını söyledi.
Şaşkınlıktan küçük dilimi yutuyordum..

Ben ondan "geçmiş olsun, size birşey oldu mu?" gibi bir şeyler bekliyordum oysa. Kendi aramızda tatlıya bağlayarak, kaskolarımızla halleder yolumuza devam ederiz diye düşünmüştüm.
Affetmeye hazırdım.
Oysa o, sokağın ortasında avaz avaz bağırarak, olmadık şeyler söylemeye başlamıştı.
Çaresizlikten delirmek üzereydim. Suçun tamamen bende olduğunu iddia ediyordu.

Camlardan çıkan insanlar müdahale ettiler.
Olayı baştan sona izlediklerini söyleyerek, kayıp çarpanın kendisi olduğunu, üstelik arada çok mesafe bulunduğunu, biraz insaflı olması gerektiğini söylediler.
Bunun üzerine kabullenmiş göründü bir an.
Sonra polisler geldiler. Kadının olay yerinden aracını kaldırdığı için bu olaya karakolun bakacağını söylediler, karakoldan ekip geldi.
Karakola, sonra alkol muayenesine , oradan tekrar karakola gelindi. ifadeler verildi.
İş bittiğinde saat 22,30 olmuştu ve kadın suçlamaları kabul etmiyor, kazayı benim yaptığımı söylüyordu.

Şimdi kim hatalı mahkeme karar verecek.
Camdaki görgü tanıklarına ulaşmaya çalışacağım, acaba mahkemede gördüklerini anlatırlar mı diye..
Şimdi o kadın,
gece yastığa başını huzur içinde koyabildi mi merak ediyorum?
İnsanlarda vicdan nereye gitti merak ediyorum?
İnsanlarda dürüstlük nereye gitti merak ediyorum?
İnsanlarda ahlak nereye gitti diye merak ediyorum..
Ve sanırım bir süre daha evimin güvenli sıcağından çıkmamaya devam edeceğim....

Dışarısı çok kötü!!

01 Nisan 2007

Ankaralı Tasarımcı Blogcular buluşması

İtiraf ediyorum, Pınar'ın (Pino) mailini aldığımda çok heyecanlandım.
Ankara da yaşayan tasarımcı blogcuların tanışması ve birlikte bir çalışma yapması (workshop) için bir organizasyon öneriyordu.

Okuldan sonra, mobilya tasarımı, dekorasyon, resim dışında bu işlere hiç bulaşmamış, en son tasarımını mezun olduğum yıl yapmış (ki tarih 1987, asır olmuş:)) Endüstriyel Tasarımcı olduğunu neredeyse tamamen unutmuş , ama bu toplantıya gitmeye de can atan biri olarak "Tabi ki katılırım, ama siz tasarlayın, ben izlerim" diye cevapladım, utana sıkıla.

Sonrası mı??
Tabi ki katıldım genç tasarımcı arkadaşlarıma. Hem de ne katılma, çalışmanın temasına bile el koydum:)
Pino bu çok keyifli geçen günü, sayfasında harika özetlemiş. Ben de kendi duygularımı eklemek istiyorum:

Herşeyden önce, şu ana kadar ekranın arkasından tanıdığım kişiliklerin ete kemiğe bürünmesi, üstelik herbirinin son derece cana yakın, sıcak, neşeli ve pırıl pırıl insanlar olması müthişti. Sanki uzun zaman önce tanışmış, eski arkadaşlar gibiydik.

Pino yu anlatmama gerek yok, ışıl ışıl gülümseyişi sayfasından taşıyor zaten.. Funda (Kiki's design) hayatımda tanıdığım en yaratıcı, en olumlu insanlardan biri. Sayfasında yazmış: V.P.P (very positive person) Tamamen doğru. Funda, blogcu olmayan ama son derece hassas bir anne olan okuldaşı Asuman ile geldi.
Defne, gizli güçlerin kendisine haber verdiği bu toplantıya telefonla katıldı:)
Öğleden sonra aramıza katılan Ceyda (Ceydanın Tükkanı) tanımaktan mutlu olduğum, çok zarif, çok şeker bir insan.
Yemek içmekten sıyrılıp işlerimizi yaparken, çok eğlendik. Çalışma konusunu ufak çaplı bir darbe yapıp değiştirdim ve zavallı arkadaşlarım "tavuk" teması işlemek zorunda kaldılar. Bu ayki yemek etkinliğine katılacağım tarifi yapıp getirmiştim ve orada fotoğraflamak istiyordum. Bu yüzdendir ki, sevgili arkadaşlarım bir türlü konunun neden değiştiğini açıklayamadılar sayfalarında. Üstelik orada çektiğimiz resimlerin çoğunu da yayınlayamadılar benim yüzümden:))

Ben orada zaman nasıl geçti, ne zaman akşam oldu anlayamadım. Onların bu güzel enerjileri bana da bulaştı. Uzuuun zaman önce kapısını kapattığım atölyeme bir an önce geri dönmek için can atmaya başladım.


Bir sonraki buluşma için şimdiden sabırsızım. Bu ışıl, ışıl insanları tanımama sebep olan blogları şimdi daha da çok seviyorum. Ekranın arkasında kimbilir daha nice güzel insan var. Bir gün belki onları da tanıma şansım olur..